Bir haftasonu kaçamağı yapmak isteyen anneler nereye gider?
Valla bize ayrı şehir bile yetmezdi… İçinde bulunduğumuz ruh durumundan
kurtulup, kendimize gelebilmek için kesinlikle ülke sınırları dışına çıkmamız gerekiyordu.
Bir yaz günü evde çocukla baş edemeyen bir grup anne
telefona sarılıp aynı anda gruba dert yanmaya başlamasıyla, Bükreş biletlerinin
alınması arasındaki süre 1 saatse; siz düşünün ne kadar çileden çıkmışlar…
Annelerden birinin eşinin tayini Bükreş’e çıktığından ve
kendisi bizi davet ettiğinden, diğer lokasyonları elimizin tersiyle itip 15
dk içersinde tarihe karar verip aldık biletleri. Yalnız tek sorun Temmuz sonundan Ekim'e kadar nasıl bekleyeceğimizdi. Azmettik, sabrettik bekledik ve sonunda beklediğimize
değdi ;)
Sonunda beklenen gün geldi… #birazdakocalarbaksin hashtag’i
ile topladık bavulları çıktık yola..
Havaalanında check-in işlemlerini tamamlayıp, attık
kendimizi Lounge’a :)
Ve terapi başlasın :)
1 saat süren eğlenceli ve bol kahkahalı bir uçuştan sonra,
ev sahibemiz bizi elinde gelin taçları ve yanında VIP servis şoförü ile
karşıladı. (Madelineeeee hakkın ödenmez;) ) Arkadaşımız o kadar düşünceli ki,
taksilerde sürünmeyelim diye bizim için transporter ayarlamış. (Seviyoruz seni)
Atladık arabamıza yine full kahkaha dolu yolun sonunda
ulaştık haftasonunu geçireceğimiz evimize. Ev mi dedim! Burası bir cennet!
Nehir kenarında, önünde ufak çaplı bir şelalesi ve gölü olan, kuş sesleri ile
suyun sesinin birbirine karıştığı huzurun tavan yaptığı bir ortam… O anda
hepimizin tek düşündüğü, "Bütün haftayı burada geçirelim lütfen!" oldu.
Ev süper, dekorasyon harika, teras cennet…
Arkadaşımızın çok organizasyonumuz olduğunu hepsine
yetişmemiz gerektiğini söylemesiyle bize enerji depolayıp, hızlı bir şekilde yine kendimizi transportera atmamız bir oldu.
Herastrau Parkı’nın yanındaki gökdelenin en üst katındaki "18" isimli şık ve ünlü bir restoranda yer ayırtmış arkadaşımız…Manzara, mekan
yemekler harikaydı. Fakat tatlı kısmı gerçekten fiyaskoydu (yada biz çok
doymuştuk sanırım :) )
Fiyatlar Türkiye’ye göre bile o kadar ucuz ki; 3 şişe şarap başlangıçlar, ana
yemekler, tatlı ve kahve kişi başı ortalama 25 euro, toplam 700 ron (150 euro civarı) tuttu!
Aramızdan biri (her nekadar ben tasvip etmesem de) kanguru
eti yedi. Kesinlikle tavsiye de etmedi. Bir kısmımız ördek ve kalanımız deniz
mahsullerinden tattık. Kanguru dışında hepsi çok lezizdi..Çalışanların
ilgisi, menü konusundaki yardımları ve güler yüzü ise şahaneydi. Kesinlikle
yolunuz Bükreş’e düşerse bir akşam burada yemek yiyin derim ;)
Sonraki durak BOA, atmosferin tavan yaptığı, bol dansçılı,
ferah ve yine süper ucuz bir mekan…Burada da locamızda biraz dağıtıp, votkanın dibine vurup 500 ron
– yaklaşık kişibaşı 20 euro- verip, istemeyerek de olsa yine transporterımızla
evin yolunu tuttuk. Yalnız evde ve yolda kulüpte eğlendiğimizden çok daha fazla
eğlendiğimizi itiraf etmek zorundayım :) ( bu kısmın ayrıntıları bizimle;) )
İkinci gün sabah, terasta bol sohbetli uzun ama sade bir
kahvaltı sonrası yine düştük yollara. İstikamet; Çavuşesku Sarayı…
Buraya gitmeden önce randevu almanız gerekiyor. Sağ olsun
arkadaşımız yine bütün ayarlamaları yapmış bize sadece bilet almak kalmıştı. Bir
süre bekledikten sonra bizi gezdirecek rehberimiz geldi ve inanılmaz büyük olan
sarayın sadece %5'lik kısmını 1 saatte dolaştık. Muhteşem bir ihtişam… Komünizm
devrinde nasıl bu denli egoist bir lider olur anlamak güç…
İçeride fotoğraf çekebilmek için ayrıca bir ücret ödemek
gerekiyor. Biz daha sonra öğrendiğimiz için fotoğraf çekmedik. (Ayrıca bir benzeri
çok yakın bir dönemde bizim ülkemizde de yapıldı!)
Merak edenler Nikolay Çavuşesku hakkında bilgiye
buradan ulaşabilir.
Gezimiz bittikten sonra, old town da alışveriş ve keşif
turuna çıktık. Önce bir kahve molası verip lezzetli tatlılarımız eşliğinde
biraz yorgunluk atıp, keyif yaptık. Ardından biraz alışveriş ve şehir turu…
Akşam için Bükreş’in geleneksel yemeklerinin servis edildiği "Caru’cu Bere" adlı restoranda yerimiz ayrılmıştı. Burası çok ünlü bir restoran;
turist ve yerli akınına uğruyor. Rezervasyonsuz içeri girmeniz mümkün değil, ki
bizim rezervasyonumuz olduğu halde tam 1 saat bekledik. Beklemek derken yanlış
anlaşılmasın barda ya da başka bir masada falan değil tamamen ayakta bekledik! Allahtan beklerken dansçıların geleneksel danslarını izledik de zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
1 saatlik beklentinin sonucu ise pek parlak olmadı. Geleneksel yemeklerden memnun kaldığımızı söyleyemeyeceğim!
O gece herkes çok yorgun olduğu için bir
akşam kahvesi sonrasında Old town'dan ayrılıp evimizin yolunu tuttuk. Herkesin gezmekten perti çıktığından doğruca yatağı boyladık. Yatakta biraz dedikodunun ardından sızmaca Zzzzzzz…
Ertesi gün dinlenme ve ayrılış zamanı… Rahat, uzun ve keyifli
bir kahvaltı sonrasında Romanya’nın ünlü kafelerinden Chocolat’da kahve ve
tatlı keyfi ile kendimizi ödüllendirip yorgunluk attık.
Malum eve döndüğümüzde
çocukların yoğun ilgisi ile karşılaşacağımızdan avans bir dinlenmeye
ihtiyacımız vardı. O
yüzden kendimizi son gün yormadık, tadını çıkardık bu huzurlu şehrin…
Saat 15:00 de eve dönüp, bavullarımızı sırtlanıp, şehre veda
edip hava alanına doğru yola çıktık. Kısa ve bol kahkahalı bir uçak yolculuğundan sonra hava alanında
miniklerin bizi karşılaması ile kısa seyahatimiz son buldu :) Herkes evine artık ;)